Bir göç hikayesi: Acı ve tatlı’ya dair
Bir göç anlatısı olan “Acı ve Tatlı”da yönetmen Didem Şahin’in anneannesi Nermin’in 1963 yılında üç kızıyla Almanya’ya işçi olarak gitmesiyle başlayan hikayesine şahit oluyoruz. Yıllarca fabrikalarda terzi ve restoranlarda şef aşçı olarak çalışan Nermin, bekar bir anne ve göçmen olmanın zorluklarına rağmen, kızları için çabalar ve bir hayat kurar. Nermin’e 83 yaşında Alzheimer teşhisi konur. Stuttgart’ta bir bakımevinde yaşamaya mecbur kalır. Kızları her gün ziyaretine gider. Annelerinin hafızasını yeniden inşaa etmenin yollarını arar. Kız kardeşler Nermin’in odasını bir hafıza odasına dönüştürür. Stuttgart’taki ilk evlerine gider, eski komşularla görüşür, her şeyi cep telefonlarına kaydedip annelerine gösterirler.
Bütün bunları Nermin’in torunu Didem’in objektifinden izleriz. Belgesel sinemacı olan Didem, Dortmund’da doğar ancak küçük yaşlarda ailesiyle birlikte İstanbul’a geri döner. Nermin, Didem’in gelişiminde kilit rollerden biridir. Didem, anneannesinin kaybolmakta olan hafızasının izlerinden gitmeye karar verir. Tıpkı Nermin’in ve 1960’larda diğer Türkiyeli göçmenlerin yaptığı gibi İstanbul’dan trene biner, Stuttgart’taki ailesiyle buluşmak üzere yola çıkar. Böylelikle, Nermin’in yaşadığı deneyimlerin ve göçmen olarak yaşadığı dönemin bir portresi oluşur. Yolculuk, dönemin sosyal, politik ve kültürel ikliminin keşfine dönüşür.
Dünyanın en önemli belgesel film marketlerinden biri olan Vision du Reel Film Market’e seçilen ve Kültür Bakanlığından Belgesel Yapım Desteği alan “Acı ve Tatlı”da anlatmak istediklerini Didem Şahin’den dinliyoruz: “Göç olgusu daima işlenen bir konudur ancak gidenlerin yaşlanıp kaldıkları, dönemedikleri o ülkede ne yaşıyor oldukları pek bilinmez. Diğer bir taraftan ‘göçmenler’ aslında hangi ulusa mensup olursa olsun kendi başına bir sınıf, bir millet… Göçmenlere ait ortak değerler, davranış biçimleri, üretimler var. Vatan hasretini anlatan şarkılar her dilde farklı ama duygusu aynı…
Bu bağlamda Acı Ve Tatlı Belgeseli evrensel bir hikayeyi anlatır. Önemlidir çünkü yaşadığımız dünyanın gerçeğidir. Bugün savaşlar devam ediyor, yoksulluk, şiddet gelecek kaygısıyla kuşatılmış bir insanlık var. Canları pahasına ülkelerinden kaçıp yaşamaya çalışıyorlar. En ağır işlerde minimum ücretle çalışıp, her türlü sömürüye, baskıya maruz kalan göçmenlere sonra ne oluyor? Kanserden veya başka hastalıklardan ölmemişse, yaşlanıyor… Vatanlarına hasret ölüp gidiyorlar. Anıları da onlarla birlikte yok oluyor oysa yitip giden insanlık tarihinin ta kendisidir. Tarih kitapları bunları yazmıyor…”
Hazırlayan ELİF ATİYE AKTİ