Hafızadaki an, mekan ve duygular
Mimar Leyla Doğrular’ın çözüm odaklı, kendiyle barışık mekanlar tasarlamasının ardında iyi bir gözlemcilik ve mekânın hissettiklerine kulak verebiliyor oluşunun etkisi var. Bu sayıdaki sohbetimizde onun ödülleri, bakış açısı ve A’dan Z’ye mekân duygusuna hakimiyeti üzerine çok şey öğrendik.
Ayvalık’ta, tarihi binaların güzelliği içinde doğup büyümüş olmanızın tasarımın içinde bir hayatı tercih etmenizle nasıl bir ilgisi var?
Ayvalık evleri, renk, oransal bütünlük ve insan ölçeğindeki Rum mimarisi ile dünyadaki sıra dışı örneklerden. Sokaklarda yürürken, daha evlerin içine dahi girmeden bu doyurucu estetikten haz almamak mümkün değil. Ben de ilkokulu bitirene dek bu havayı soludum ve görsel estetik olgumun daha o dönemlerde oluştuğunu düşünüyorum.
Dünyanın farklı ülkelerinde farklı projeler içinde geçen onca yılın ardından evrensel bir tasarım bakış açısına sahip olduğunuzu söylemek mümkün. Bu global bakış açısının mesleğinize nasıl bir katkı sağladığını düşünüyorsunuz?
Bir tasarımı yaparken günümüzden çok sonrasında da neler olacağını düşünme alışkanlığını geliştirdim. Oraya onu yaparsam sonrası ne olur gibi, önceden kurgulama ve tasarım kararlarımı ona göre verme alışkanlığım gelişti. Yurtdışındaki işlerim sırasında ve orada bulunduğum zaman süresince, gösterişi sevmeyen ancak belli bir kalite seviyesinde ve ruhu olan bir dekorasyon oluşturma anlayışımı oluşturdum. Evrensellik bu şekilde projelerime yansıyor olabilir. Yaratmak ve kendini bulmak uzun bir süreç. Tarifsiz sayıda iyi dekore edilmiş mekanlarda bulundum ve hala her gün her saniye gittiğim her yeri inceler, orada bana tuhaf gelen bir detay varsa neden olmuş diye düşünürüm. Hafızamda çok sayıda mekân, an ve duygu var.
Sadece mobilya tasarımı değil, mimari ve iç mimari projelerle A’dan Z’ye bütüncül bir bakış açınız var. Çalışmalarınızda nasıl bir süreç işliyor? İşe önce nereden başlıyorsunuz?
Tasarım sürecinin başında, yaratmak istediğim mekânın, oradaki insana nasıl hissettirmesi beni mutlu eder diye hayal ederim ve o duyguyu hissettiğim dünyanın herhangi bir noktasındaki bir anımdaki duygumu, o mekânı, detaylarını ve o ışığı kurgularım ve yeni tasarımımı bu detaylarla oluşturmaya çalışırım. Uygulama sürecinde bazı detaylar değişse de sonunda insanların o mekânda hissedeceği duygular değişmez. Aslında bir nevi kendi duygularımı mekan aracılığı ile insanlara hissettirmiş olurum.
Projelerinizde önem verdiğiniz detaylardan biri, işlevsellik. Proje içinde ihtiyaçların sonucunda oluşan yeni tasarımların sizi heyecanlandırdığı söyleyebilir miyiz? Bu sizi nasıl besliyor?
Benim için tasarımlarımın ilhamı problem. Problemler de genellikle mekânda istenen işlevleri barındıramadığında hissediliyor. Ancak ben mekânın problemlerini görüp de buradan bir şey olmaz dediğimi nerdeyse hiç hatırlamıyorum. Aslında benim için büyük motivasyon kaynağı oluyor ve işte o anda zaten o sorunu işlevsel bir şekilde çözmeden rahat edemem. Bu duygu seli de işlevsel yeni tasarımlara ulaşmamı sağlıyor.
Fonksiyonelliğin kıymetini sürdürülebilir bir dekorasyonla ilişkilendirebilir miyiz?
Tabii ki ilişkilendirebiliriz, bu tarih boyunca da böyle olmuş. Kalıcı olan her yapı aslında son derece de fonksiyonel. Öyle oldukları için hep ayakta oldular ve onlar o günün sorunlarına cevap verdikleri için çok kıymetliler. Örneğin kentsel sit alanı, eski dönemlerin kültür varlıkları kapsamına giren eserleri binalarımızı düşünelim. Sadece estetikleri için değil, iklime doğaya karşı ve insan ihtiyaçlarına cevap verebildikleri için de sürdürülebilirler. Bugün çoğumuz yığma taş bir binanın iklimlendirmeye olan çözümlerinden haz alırız. Bizim de günümüzün ihtiyaçlarına cevap verecek fonksiyonellikte binaları yaratmamız bir mimar olarak en büyük arzumuz olmalı diye düşünüyorum. Ben çoğunlukla önce olası problemlerden başlarım. Mimaride orada yaşayacak, zaman geçirecek insanın sabahını, gün boyu mekânın her noktasında nasıl hissedeceğini ve nelerin ona haz vereceğini düşünmeye çalışırım. Mekânın ışığı az ise çoğaltmaya çalışırım. Orada yürürüm ve gözüme çarpacak detayları algılamaya çalışırım. Aslında bir nevi mekânın evhamlı annesi gibiyim başlangıcından bitişine dek.
Son 5-6 yıldır dünya çapında ödüllerinizle 20 yılı aşkın tecrübenizi taçlandırıyorsunuz? Öncelikle, bu ödüller hangileri? Ödüle layık görülmeyi mesleğinizde nereye koyuyorsunuz?
Bir mekânı tasarlamak aslında büyük cesaret işi. İş hayatıma ilk başladığımda da çok cesurdum. Sonra deneyimin verdiği bilgi insanın cesaretini azaltıyor ve daha fazla çıkabilecek problemlere odaklanıyorsunuz. Sıra dışı işler için cesur olmaya devam etmek gerekiyor çünkü henüz yapılmamış bir şeyleri insanlar, isteyip istemeyeceğini önceden bilemezler. Tasarımcıların yol göstermesi gerekli diye düşünüyorum. Ödül aldığım işlerde de sıra dışı çözümlerle büyük cesaret örneği göstermiştim ve onların fark edilmesi ve ödüllendirilmesi beni tabii ki çok onurlandırdı. Yaptığım her iş önemli ve onun farkında olarak, her işe aynı değeri vererek ve aynı prensiplerle her gün devam etmek zaten kendisi güzel bir duygu. Güzel bir elbiseyi taşır gibi mekân sahibinin oraya değer vermesi, o düzeni koruması sonrasında bu değeri görmek zaten kendisi bir ödül. Üretkenliğimi korumak benim için önemli.
Stilinizi, projelere ve tasarımlara bakış açınızı tanımlamanızı istesek, çizginizi bize nasıl anlatırsınız?
Kullanmayı hoşlandığım detaylar var ve bunlar aslında genellikle Akdeniz’i çağrıştıran ortama sıcaklık veren detaylar. Işığı iyi kullanmak en önemli hedeflerimden biri ve benim için büyük bir heyecan. Renklerle de aramda büyük bir tutku var. Sonunda çağdaş bir görünüm olmasına özen gösteriyorum. Özetlemek gerekirse tek renk, minimalist veya fazlaca klasik işler benim çizgimin dışında kalıyor.
Hazırlayan Gökçe Karaman Önemci
Fotoğraf BURAK TEOMAN