Sürdürülebilirlik üzerine…
Yıllar geçtikçe doğaya karşı sorumluluklarımızın bilincine vardığımız doğru. Daha önemli, dikkatli ve yarar sağlayacak uygulamalarla küçük ya da büyük demeden adımlar atıyoruz. “Sürdürülebilirlik” başlığı altında toplayabileceğimiz bu doğa bilincini tasarım, mimari ve peyzaj mimarisi açısından incelemek için alanının uzmanlarıyla konuştuk.
YENİ SIĞINAĞIMIZ: DOĞA
Son yılların ön planda olan konularından biri: Çevreye olan duyarlılık. Sizin için ne ifade ediyor?
Çevreye duyarlılık, benim için popüler bir kavram olmaktan ziyade hayatımın odak noktası haline getirdiğim ve çoğu zaman anlamaya, anlatmaya çaba gösterdiğim bir konu. Günümüzde teknolojinin insanlar üzerindeki büyük etkisiyle doğal yaşam arzularından uzaklaşılmış olsa da pandemiyle birlikte tüm dengelerin yeniden değiştiğini görüyoruz. Salgınla birlikte hepimizin yeni sığınağı “doğa” oldu. Doğa ile ilgilenmeyen insanların bile doğaya kaçtığını evde kaldığımız dönemde tecrübe etmiş olduk. Bu nedenle “çevre” kavramının göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünenlerdenim. Kentselleşmenin birçok pozitif etkisi olduğu gibi; kent insanına unutturduğu konular da söz konusu. Duyarlılık, hassasiyet, anlama ve anlatma konuları ve en önemlisi çevre bilinci benim için üzerine konuşulması ve çözümler üretilmesi gereken kavramlar arasında.
Sürdürülebilir mimarlık nedir?
Tanımlamanızı isteyebilir miyim? Her geçen gün farklı tanımları yapılan sürdürülebilirlik kavramı, benim de hala üzerinde anlamaya ve irdelemeye ihtiyaç duyduğum bir noktada. Fakat kendi tanımıma göre, dönüşebilen, gelişebilen ve yeniden bir araya geldiğinde aynı veya farklı anlamlarda bile bir bütün olabilen tasarımdır diyebilirim. Ekolojik değerlerle uyumlu, ekonomiyi ve geri dönüşümü göz ardı etmeyen ve en net biçimde eşitlikçi olan tasarımların sürdürülebilir mimaride olabileceğini düşünüyorum.
Doğayla bir bütün halinde ve bu doğal düzene uyumlu bu dekorasyon anlayışı, size göre ülkemizde nasıl ilerliyor?
Ülkemizde ilerlemeye çalışıyor demek daha doğru olur belki de. Aslında son zamanlarda doğaya karşı gelişen bilinç kavramı ve bu kavramların üzerine düşünülmesi bile olumlu bulduğum bir süreç. Ülkemizde ise sürdürülebilir mimari denilince akla ilk olarak yeşil cephelerin veya büyük geniş çim alanların geldiği gerçeğini görüyoruz. Bu nedenle aslında Türkiye için hala yeni bir konu.
Sürdürülebilir mimari konusuna hangi adımlar ve konular dahil? Hangi farklı açıları kapsıyor?
Sürdürülebilir mimari, çevredeki ekosistem veya topluluklara zarar vermeyen tasarım yöntemleri, materyaller, enerji ve gelişme alanlarını kullanarak binaların çevresel etkilerini ele almaktadır. Burada birçok ölçek geçişinden bahsetmek mümkün. Bir maddenin ham maddesinden tutun da malzeme olma sürecine ve o malzemenin mimaride kullanılmasına kadar tüm adımları kapsayabilir. Renkler, malzemeler, organik hatta zorunlu inorganik maddeler somut adımlar olabilirken proje sürecinin fikirsel/düşünsel tüm çalışmaları belki de sürdürülebilirliğin en büyük konusu olabilir.
Bu tip bir mimari için tamamlayıcı olacak yapı malzemeleri vs. gibi detaylar var mı?
Günümüzde sürdürülebilirlik başlığı altında birçok inovatif malzemelerin kullanıldığını görüyoruz. Birçoğu kendi alanında sürdürülebilir olma durumunu kanıtlamışken, keşfedilebilecek yeni ürünlerin olduğunu da düşünüyorum. Bu konulara ilgi duyan birçok mimarın üzerine düşünülmüş detaylar ürettiğini söyleyebilirim.
Bu tarz mimari örneklerini göz önüne alırsak dünyadan hangi ülke ve projeleri tavsiye edersiniz?
Cephesinde solar panellerin kullanıldığı ve kendi elektrik üretimini sağlayabilen akılcı bir tasarım olan “The Edge” projesini örnek verebilirim. Amsterdam’da bulunan bu bina PLP Architecture tarafından tasarlanmış. Projede % 80 oranında enerjinin kurtarılmış olduğunun kanıtlanması beni çok etkilemiştir. Bir diğer örnek olarak Apple Park’ı söyleyebilirim. Çalışmalarını özenle takip ettiğim Foster+Partners ekibinin tasarımı olan projeyi incelemenizi öneririm.
Sürdürülebilir mimari, ilerleyen yıllarda nasıl bir düşünce, anlayış ve kullanımı getirecek sizce?
Dünyada bu kavramın gelebileceği nokta konusunda umutluyum. Fakat ülkemizdeki sürdürülebilirlik kavramının henüz tam anlamıyla içselleştirilebildiğini düşünmüyorum. Daha fazla okuyarak, araştırarak ve çevre odaklı yaklaşımlarla tasarlayarak mimarinin daha çok anlam kazanacağına ve ülkemizden de güzel projeler çıkacağına inanıyorum. Başarılı olunduğu takdirde dünyanın insanların her geçen gün tükettiği bir yer olmasından ziyade; insanlarla ortaklaşa çalışabildiği, gelişebildiği bir yer olacağını hayal ediyorum.
“PANDEMİ KADAR GERÇEK: GLOBAL ISINMA”
Son yılların ön planda olan konularından biri: Çevreye olan duyarlılık. Sizin için ne ifade ediyor?
Greta Thunberg ile çevreye duyarlılık konusu genç nesillerle birlikte aileleri de etkisi altına aldı. Uluslararası kuruluşlarla birlikte çalışan Hollywood yıldızlarının da etkisi büyük oldu. Global ısınma, saf malzeme tüketiminin çoğalması ve atık yönetimi problemleri ile birlikte konu içinden geçtiğimiz pandemi kadar gerçek ve küresel. Bizler çocukluğumuzda sahillerde koşup, kumdan kaleler yaparken kumları kirleten tek şey yosunlar veya sahile vuran denizanaları olurdu. Şimdi ise mikro plastikten tutun, plastik şişe ve torbalar arasından midye kabuğu görmek bile zor. İç mimar ve tasarımcı olarak gelecek nesillere yaşanabilir ve temiz bir ortam bırakmanın sorumluluğunun bizlerde olduğunu düşünüyorum.
Sürdürülebilir mimari nedir? Tanımlamanızı isteyebilir miyim?
Sürdürülebilirlik bir ürünün yaşam ömrü ve bu ömür içinde harcadığı enerji ile alakalı. Normal bir inşaatın yapımı, o yapı kullanıma açıldıktan sonraki beş yıl boyunca harcayacağı toplam enerji yükünü harcar. Sürdürülebilir bir mimarinin yaşam ömrü uzun, inşa edilirken az enerji tüketen ve kullanıldığı süre zarfında da az enerji tüketilmesini sağlayan, yapım aşamasında toksik malzeme kullanmayan yani çeşitli yalıtım malzemeleri ve kimyasallar kullanmayan geri dönüşebilen bir mimaridir. Bu durumda çağdaş kerpiç, toprak alçı ve kireç gibi doğal malzemelerden üretildiği için ekolojik, nefes alan bir yapı haline geliyor. İnsan sağlığına faydalı, hızlı inşa edildiği için inşaat enerji tüketimi az ve ısı ve nem yalıtımını doğal olarak kendinden sağladığı için enerji tasarruflu ve yaşam ömrü bittiğinde geri dönüşebilir. Yapılan araştırmalarla deprem güvenliği de sağlandığından Türkiye için paha biçilmez bir yapı malzemesi.
Sürdürülebilir mimarinin ve sürdürülebilir iç mekan tasarımının amacı nedir?
Dünya kirliliğinin %25’ini inşaat endüstrisi oluşturuyor. İç mimaride hızlı tüketimin de yarattığı saf malzeme kıtlığı ile birlikte karşı karşıya kaldığımız küresel problemin tam ortasında mimarlık ve iç mekan tasarımı bulunuyor. Bir ürünün kullanım ömrü ne kadar uzunsa o kadar sürdürebilir ve çevreci oluyor.
Bu bakış açısı neden önemli, nasıl bir özelliği var?
Bu bakış açısı ile problemin çözümü de burada olabilir. Perspektifimizi değiştirerek mimarlar, iç mimarlar ve endüstriyel tasarımcılar olarak daha uzun ömürlü binalar yapabilir ve iç mekanlarda da geri dönüşümlü ve dönüşebilen malzemeler kullanarak katkıda bulunabiliriz. Herman Miller gibi “Beşikten Beşiğe” protokolünü benimsemiş üreticilerle çalışarak saf madde kullanımını ülkemizde de azaltabiliriz. Poltrona Frau ve Cappellini gibi zanaat ve endüstriyi birleştiren tasarımlara yer vererek, yerel değerleri koruyabiliriz.
Doğayla bir bütün halinde ve bu doğal düzene uyumlu bu dekorasyon anlayışı, size göre ülkemizde nasıl ilerliyor?
Şu an pandemi trendlerinden biri lokal değerler ve lokal ekonomi tüm dünyada önem kazandı. Eşsiz doğaya sahip ülkemizin değerini bilmek önemli. Doğa ile bir bütün olabilmek, öncelikle doğaya zarar vermeden yaşamayı tercih etmeliyiz. İç mekanda kullandığımız boyadan, aydınlatma seçeneğine kadar tüm kararlar önemli. Atma ekonomisinden, yenileme ve tamir ekonomisine geçiş doğa ile daha barışık olmamızı sağlayacaktır.
Sürdürülebilir mimari konusuna hangi adımlar ve konular dahil? Hangi farklı açıları kapsıyor?
İlk adım insan ve doğa arasında denge olmalı, ikinci adım ise doğal kaynaklara zarar vermeden projeler yaratılmalı. Üçüncü adım ise proje alanında kaynakların bilinçli olarak tüketilmesini sağlamalı. Her yaratılan mimari projede öncelik gelecek nesillerin, canlıların, bitkilerin bugünün ve geleceğin yaşam ihtiyaçlarına cevap verebilmesi düşünülmelidir. Sürdürülebilir mimari sosyal, ekonomik, ekolojik, mekansal ve kültürel açıları kapsıyor, çünkü odağında insan var. Sürekli ve hızla artan tüketim odaklı topluluklar, doğal enerji kaynaklarının azalması, hatta yakın gelecekte tükenecek olması geleceğin daha planlı mimarilere ihtiyacının olduğunun göstergesidir. Her inşaat yapan firmanın küresel ısınma, çevre kirliliği gibi sorunlara çözümleri olmalı, gelecek nesillere temiz, sağlıklı, yaşanabilir bir çevre bırakmak üzere harekete geçmesi gerekiyor. Marmara Denizi’nde görülen deniz salyası sorunu, yaşam döngüsündeki çevre kirliğinin zararlarını açıkça ortaya koydu.
Bu tip bir mimari için tamamlayıcı olacak yapı malzemeleri vs. gibi detaylar var mı?
Kerpiç yapı malzemesi insanlık tarihindeki en eski malzeme, Göbeklitepe en eski örneklerden… Sürdürülebilir mimari için kerpiç, dünyada yükselen bir trend. Amerika, Avustralya, Fransa gibi birçok ülkede estetik olarak mimarlar tarafından büyük kabul gördü. Herzog de Meuron, Foster+Partners ve Renzo Piano gibi dünyaca ünlü mimarlar, fabrika, hastane ve müze gibi binalarda “Tokmaklanmış Kerpiç” malzemesini tercih ediyorlar. Annem Prof.Dr. Bilge Işık, uzun yıllardır kerpiç.org.com.tr kapsamında modern kerpiç ile ilgili mimarların, araştırmacıların katıldığı sempozyumlar düzenliyor. Dünyanın birçok şehrinde akademik ve kurumsal projelerde kerpiç yapının doğal ve çevreye duyarlı olduğu için tercih edildiğini yakından takip ediyoruz.
Bu bakış açısıyla yapılmış bir projenin sonunda nasıl bir kullanım ve yaşam amaçlanıyor?
Sürdürülebilirlilik düzeninde kullanıcıları neler bekliyor? BKM’nin Köyceğiz’de kurduğu film platosu hem doğaya uyumlu, hem toprak renkleri ile estetik hem de sıcak havalarda serin tutma özelliğinden yararlanıyor. Mekan tasarımında çevresel duyarlılık ön planda, doğanın canlılığını ve çeşitliğini koruyor. Ziyaretçilerini büyüleyen platonunun ismi Döğüşbelen’den, ilham verici bir mekan olduğu için “Düşbelen” dönüştü.
Daha çok doğayla uyumlu iç mekan renkleri, doğal malzemeler gibi detayları da göz önünde bulundurursak, sizce sürdürülebilir mimarlığın devamı niteliğinde bir iç mekan dekorasyonu trendi oluştuğunu söyleyebilir miyiz?
Tüm doğal malzemeler sürdürülebilir fakat iç mekanda doğal olmayan birçok ürün kullanılıyor. Yeşil binalar sertifikalarını alıyor fakat iç mekanda sağlığa zararlı zemin, duvar ve mobilyaları tercih ettiklerinde, kendilerine ve çevreye zarar vermeye devam ediyorlar. Bilinçli tüketim yaygınlaşmalı. Yeni trend “extrem minimalism”, dünyada aşırı minimal ve sade yaşamak konsepti yayılıyor; iyi, kullanışlı ve uzun ömürlü tasarımların değeri öne çıkmaya başladı. Biz BMS Design Center’da müşterilerimizin sağlığını koruyan ve konforunu sağlayan mobilya tasarımlarına yönlendirirken, tüm ürünlerin malzeme kalite ve üretim sertifikaları ile çevreye duyarlı belgelerini sunuyoruz. Son dönemde gözlemlerimiz yeni nesil evlerinde ve ofislerinde iyi bir tasarıma yatırım yapmayı tercih ediyor. Cappellini, Poltrona Frau ve Herman Miller gibi markaların mobilya koleksiyonlarından tasarım değeri zamansız olan ve 10 yıldan fazla kullanabilir uzun ömürlü ürünler olmasına öncelik veriyor.
Sürdürülebilir mimari, ilerleyen yıllarda nasıl bir düşünce, anlayış ve kullanımı getirecek sizce?
Tasarlayanlar ve kullananlar olarak UNDP’nin 2023 Sürdürülebilir Kalkınma hedeflerine odaklanarak günümüzde geleceğimiz için fedakarlıklar yapmamız gerekiyor. Mimari projelerin tüm süreçlerinde çevreye duyarlı olunması konusunda öncelik verilmesine imkân sağlanmalı ve müşterilere çevreci mimari yapılar, çevreci mobilya tasarımları konularında ilham yaratılmalı, talep oluşturulmalı.
“DOĞAYI SARIP SARMALAMAK”
Çevreye olan duyarlılık. Sizin için ne ifade ediyor?
Çevre bizi sarmalayan, yaşatan, hayat veren bir yer. Çevrenin kurallarına, doğanın söylemine kulak vermemiz esastır, bu, duyarlılığın gelişmesinde en temel başlangıç düşüncesidir. İçinde bulunduğumuz çevremizde, yaşamayı hak edecek projeler üretmemiz gerekir. Doğaya saygı adı üstünde… Onun coğrafyasında, gayrimenkul yatırım endişesi yaşatmadan yapılan projeleri seçmek ya da tasarlayıp yaratmak önceliğimiz olmalı. Doğanın bize hizmet etmesini isterken, kollamak ve yaşatmayı bir duyarlılık olarak görüyorum. Birleşik Devletler Yeşil Bina Konseyi tarafından 1994 yılında kurulan bir standardizasyon sistemi var. Sürdürülebilir mimarinin yaygınlaştırılması ve tercih edilmesi için oluşturulan bu standarda, LEED Standartları (Leadership in Energy and Environmental Design) deniyor. Şu anda dünya bu sertifika sistemini kullanıyor.
Sürdürülebilir mimarlık nedir? Tanımlamanızı isteyebilir miyim?
Sürdürülebilirlik, doğayı kirletmeden, karbon izi bırakmadan, geri dönüşebilecek malzemelerle tasarlanmış; kendi enerjisini üretebilecek, kendi atığını doğaya zarar vermeden dönüştürerek fayda haline getirecek, tamamen ekolojik yapıların tasarlanmasıdır. İlk mimari yapılar olarak 12bin yıllık bir tarihi olan megaronları biliriz. İşte sürdürülebilir mimari budur, şu an yapılanlar ise biraz zorlayarak yapılan tasarımlar… Yaratıcılık bizim özümüzde var, doğru kanalize ettiğimizde mimarlık bir sanat dalı olarak sürdürülebilir tarafı ile de var olmaya devam edecek.
Sürdürülebilir mimarinin ve sürdürülebilir iç mekan tasarımının amacı nedir?
Mimarlık ve iç mimarlık birbirinden ayrı konumlandıramayacağınız bir yerdedir, mimarlık olmazsa iç mimarlık olmaz. Her şey bir iç mekan ihtiyacı ve dış kabuğunun sağlamlığı ile oluşur. Her geçen gün yaşam standartları ile teknolojiyi geliştirerek, inşaat sektörü, -tüketim de başta olarak- motivasyon çıtası, sahip olma güdüsü ile mekan tasarımları tükenmeyecek biçimde gelişiyoruz ve gelişmek zorunda hissediyoruz. Bilinen ilk mimari yapılar Ege’de milattan öncesine ait Megaron’lar da olsa, şimdilerde Göbeklitepe ile tarih yeniden yazılıyor. Mimari olarak, içine girdiğimiz mekanlarda, insanın barınıp, her türlü doğa koşullarından korunabileceği alanlar yaratmaktır ilk amacımız. Petrol de doğal bir malzeme olmasına rağmen, işlendiğinde ortaya çıkan plastik ve yapay tüm malzemelerden kaçarak bir tasarım yapmak şu an gelinen en önemli farkındalık. Plastik doğada çözünemiyor, örneğin PVC doğramalar, lamine parkeler, PVC zeminler, elektrik kabloları, laminant mobilyalar gibi malzeme seçimi ve enerji konusu çözülmeden sürdürülebilir bir iç mimariden bahsedemeyiz.
Bu bakış açısı neden önemli, nasıl bir özelliği var?
Sürdürülebilirliği basitçe şöyle tanımlayabiliriz: Malzemeyi buz olarak düşünürsek, erir ve suya dönüşür, su ise doğaya zarar vermez. Kullanacağımız her malzeme doğada dönüşebiliyor mu, buna bakmamız gerekiyor. Doğada çözünemeyen, yok olamayan her malzeme doğaya zarar veriyor. Doğanın zaten bir ekosistemi var, çözünmesi gerekiyor; her şey azot ile başlıyor, azot ile dönüşüyor. Bu yüzden dönüşebilen malzemelere odaklanmamız gerekiyor. Bir başka bakış açısı da doğal ahşap kullanımı ile ilgili. Dünya habitatı açısından baktığımızda fazla ağaç kesimi de doğaya zarar vermekte. İhtiyaçları tüketim krizine dönüştürmeden bir talep yaratmak, -tüketim fazlasını ise aç gözlülük yapmadığımız sürece- kullanılabilecek en iyi malzemeler olarak, doğal taş kaplama tercih edilmeli… Mermer ise kalınlığı inceltildiği sürece kullanılabilir diğer malzemelerden. Dünyamızın dibini oymayacak şekilde mermer tüketimini dengeli olarak kullanmak da önemli. Cam, seramik, kullanılabilecek en güzel malzemeler.
Doğayla bir bütün halinde ve bu doğal düzene uyumlu bu dekorasyon anlayışı, size göre ülkemizde nasıl ilerliyor?
Yıllarca Asbest (asbestos) ya da amyant malzemeler, PVC esaslı malzemeler sıkça kullanıldı, şimdilerde bir parça farkındalık oluştu, doğal dönüşebilir malzemelere gidiliyor. Seri üretim yapan ev mobilyası üreticileri ne yazık ki hala laminant, membran kaplamalı malzemeler kullanmak durumunda kalıyorlar; endüstrileşme, seri üretim malzemesi olarak öne çıkan malzemeler, bunlar laminat parkeler de dahil. Ekonomik olabilmesi fiyat rekabeti olarak bu malzemeleri daha ulaşılabilir hale getiriyor. Ülkemizde ithal olarak giren bu malzemeler, ekonomik hale getirmek için yerli üretim ile daha fazla tüketime uygun olacak hale geldi ancak ülke ekonomisi için bu iyi bir durum iken sürdürülebilirlik için maalesef olumsuz bir durum. Kalite anlayışı gelişince, malzeme çeşitliliği arttı ve ülkemizde her türlü malzemeye ulaşmak bilinçli olarak mümkün olunca, çok güzel mekanlar yaratılıyor.
Sürdürülebilir mimari konusuna hangi adımlar ve konular dahil? Hangi farklı açıları kapsıyor?
Proje talebi geldiğinde öncelikle müşterinin de bilinçli olması gerekiyor, eğer müşteri konuya hakim değilse mimarın sürdürülebilirliğin önemini anlatması gerekir. Bütçe onayında ise yüksek maliyetler çıkabilir ancak sürdürülebilirliğin artıları geleceğe yapılan yatırımdır. Enerji tasarrufu sağlayabilecek, kendi enerjisini üretebilecek, atık suyunu, gri suya dönüştürebilecek ve minimumda karbon salınımı olabilecek binalar tasarlamak için bu adımlardan geçebilir. Isı kayıpları ve klimatize edilebilmesi için seçilecek UV korumalı camlar, cephe kaplamalarında geri dönüşümlü cephe kaplama malzemeleri en önemli seçimlerdir. Ayrıca mimari projelerde insan enerjisini de doğru kullanmak ve proje tasarımı aşamasında sirkülasyon alanlarının doğru kurgulanması ile kısa yollar oluşturmak, uzun koridorlardan kaçınmak gibi alternatif çözümler de geliştirilebilir. Mimarı alan oluşumları, tavan yükseklikleri, alan kayıpları minimize edilmeli, ısı kaybından, insan kullanımına verim katacak iç mimari mekan tasarımı yapılmalı.
Bu tip bir mimari için tamamlayıcı olacak yapı malzemeleri vs. gibi detaylar var mı?
Her malzeme tamamlayıcı bir malzemedir. Malzemesiz bir bina, mekan düşünülemez. Sürdürülebilirlik için kullanılacak malzemeler arasında benim vazgeçilmezim cam. Bu malzemelerin konfor yaratacak, ısı kayıpları giderilmiş, birbiri ile montajında minimal detaylar ile çözümlenebilmiş malzemeler ile çatı panelleri güneş enerjili malzemeler olması önemli. Ancak bu malzemelerin bildiğimiz fotovolkoik paneller ile çevreye verdiği görüntü kirliğine de dikkat etmek, malzemenin sonrasında faydasından çok, bıraktığı iz açısından da tekrar sorgulanmayı gerektiren bir malzeme olduğunu belirtmek gerekir… Örneğin, yaklaşık 30 yıllık kullanım ömrünün sonunda PV panelleri, 2050 yılına kadar küresel olarak 78 milyon ton hammadde…
Bu bakış açısıyla yapılmış bir projenin sonunda nasıl bir kullanım ve yaşam amaçlanıyor? Sürdürülebilirlik düzeninde kullanıcıları neler bekliyor?
Sürdürülebilirlik, kullanıcıyı doğa ile buluşturmada teknolojik olarak da imkan sağlıyor. Duyarlılık arttıkça malzeme ve enerji sorunsalı çözüm bulmaya, daha yaratıcı olmaya imkan veriyor. Daha farklı ne yapılabilir düşüncesi ile tüketilecek malzemeleri tekrar nasıl kullanılabileceğimize ve mekana nasıl katabileceğimize dair çözüm yaratmaya sevk ediyor. Doğanın parçası olan insan doğadan uzaklaştıkça, doğa kendisine ihtar çekip, hatta cezalandırıyor. Dünya artık EKO isyanlarda olduğu için buna bizi mecbur bırakıyor. Permakültür gibi kendi tüketeceğini yetiştirmek, ekosisteme katkıda bulunmak gibi bir farkındalık dönemindeyiz. Gölgelendirme ve güneş ışığının suni kullanılmaması, doğal havalandırma ve biyo kütle kullanımı, ortam destekli yaşam, yenilenebilir enerji sistemleri, çevre ve özellikleri ile etkileşim içinde çalışan malzemeler kullanmak önemli.
Bu tarz mimari örneklerini göz önüne alırsak dünyadan hangi ülke ve projeleri tavsiye edersiniz?
Dünyada ekonomik düzeyi yüksek olan ülkelerde farkındalığın da daha yüksek olduğunu görüyoruz. Örneğin çevrede var olan ağaçlar ile yapı oluşturmak ve onları nakletmeden eko sisteme katkıda bulunmak ve yerinde bırakmak gibi… Dünyadan birkaç örnek verecek olursak; Singapur’da bulunan Tree House’un dikey bahçesi, Allé Youth Housing, son dönemin öne çıkan yeşil binalarından biri. Aspen Art Museum, Amerikan Kayak Merkezi’nde yer alıyor, Vietnam, Ho Chi Minh City’de yer alan yeşil fabrika binası, Bali’de 2008 yılında inşa edilmiş Green School da projelerden bazıları…
Daha çok doğayla uyumlu iç mekan renkleri, doğal malzemeler gibi detayları da göz önünde bulundurursak, sizce sürdürülebilir mimarlığın devamı niteliğinde bir iç mekan dekorasyonu trendi oluştuğunu söyleyebilir miyiz?
Kesinlikle. İç mimari tamamen değişti. Malzemeler, naturel cilasız, renkler açık naturel renkler, doğal, taş, seramik, ısıtma sistemleri ya da iklimlendirme sistemleri, vantilatör gibi biraz daha doğaya saygılı olabilecek ürünler seçiliyor. Kumaş tercihleri, keten, pamuklu vb. polyemid olmayan ürünler dikkat çekiyor. Seramik malzemeler çok fazla seçenek sunuyor, hem ebat olarak hem renk çeşidiyle.
Hazırlayan GÖKÇE KARAMAN ÖNEMCİ