Renkler, tonlar ve yolculuklar
İlay Karabay Solaklı, Trabzon’da genç bir sanatçı. Arteilay markası altında resim yapıyor ve onları satışa sunuyor. İsmini karma sergilerde görmek mümkün. Renklerin iyi hissettiren gücünden ilhamla yaradılış, doğa ve kozmoloji temalarından beslenerek çalışmalar yapıyor. Sakin, dingin ve sade bir dili var. İlay’ın sanata bakışını ve henüz keşfedilmeye başlayan yolculuğunu dinleyelim mi?
“Kusursuz doğanın yaratımı.” Bu mottodan hareketle şekillendirmişsiniz hikayenizi. Sanatla karşılaşma anınız nasıl oldu?
Sanatla tanışmam çocukluk yıllarımda başlıyor aslında. Okulda en çok vakit geçirdiğim yer sanat atölyesiydi. Orada çizmekten ve boyalarla vakit geçirmekten daha keyifli bir şey yoktu benim için. Kendimi ve duygularımı yansıtmamın en kolay ve doğal yoluydu aslında. Yıllar içerisinde de bu pek değişmedi. Boş zamanlarımda her zaman çiziyor, boyuyor ve üretiyorum. Am şu an tarzımın şekillenmesindeki en büyük etken teolojiye ve doğa bilimlerine olan ilgim. Bu alanlarda kendimi eğittikçe evrenimize ve içindeki herşeyin en ufak detayına kadar düzen/denge içinde olması beni her seferinde daha da büyüledi. Bu yüzden mottom doğa, yaratılış, kusursuz denge, cosmos/chaos gibi kavramlar üzerine kurulu diyebilirim.
Detaylar ve renklerin peşinden giden bir çizginiz var. Kendi sanat stilinizi bize nasıl anlatırsınız?
“I play with colors and shapes.” Bu aslında beni en iyi özetleyen cümle olabilir. Renklerle oynamaktan var farklı şekiller deneyerek kendimi geliştirmekten aşırı keyif alıyorum. Genelde “earthy tones” dediğimiz paleti tercih ediyorum. Çünkü bana kendimi en iyi hissettiren renkler onlar. Birkaç rengi karıştırıp ara tonlar elde ederek birçok katman oluşturuyorum. En önemli şey bu katmanların ahenk içinde olması benim için. Bir beste gibi aslında. Şekillere gelirsek ana modelim “distorted geometric shapes”. Bu geometrik şekiller üzerinde oynarak kendi doğal formlarımı oluşturuyorum. Bunun dışında en çok kullandığım tamamlayıcım/kurtarıcım uzun çizgiler. Bu farklı formları ve oluşturduğum paletimi birleştirerek hayat veriyorum her eserime.
Yaratım sürecinizi neler destekliyor? İlham aldığınız neler var?
Yaratım süreci bazen sancılı olabiliyor benim için. Bazen sıkıştığınızı ve ne yapacağınızı bilemiyorsunuz fırçayı aldığınızda. Bu gibi durumlarda bir adım geri gelmek büyük resmi görmek benim için faydalı oluyor. Neden bu işi yaptığımı, kim için yaptığımı, kim olduğumu sorguluyor, beni mutlu eden şeyleri düşünüyor, derin bir nefes alıyor ve gerisini iç güdülerime bırakıyorum. Bir eseri belli bir süre içerisinde bitirmemeye çalışmakta faydalı bir yöntem. Zamanla yarışmak yerine, zamana bırakmanın benim için daha faydalı olduğunu öğrendim yıllar içinde.
Kendini kabullenmek, kendini olduğun gibi sevmek, kendine dürüst olmak bana yaratıcılığı zenginleştiriyor ve üretmeyi daha keyifli bir hale getiriyor. Sanat tarihi okumakta beni fazlasıyla besliyor, özellikle rönesans dönemi okumaktan en keyif aldığım dönem. İlham aldığım öğelere gelirsek bu kesinlike doğa ana. O kadar muhteşem, canlı ve cömert ki hayran kalmamak mümkün değil. Zamanımı olabildiğince evimin önündeki kumsalda kendimle ve boyalarımla geçiriyorum.
Bundan daha ilham verici ve rahatlatıcı bir deneyim yok benim için. Bir yandan da ilham almak için herhangi bir dış etkene gerek duymadığımı da hissediyorum, çünkü günün her anında aklımda sadece resim yapmak ve kendim için daha iyi bir sanatçı olmak var. Sanatı soluduğunuzu hissettiğiniz zaman onu yaratmak için üzerine fazla düşünmenize de gerek kalmıyor.
Birkaç sergide gördük sizi İstanbul’da. Ardından podcast’lerde karşılaştık. Bu süreçleri bir de sizden dinleyebilir miyiz?
Sergilere katılmak kesinlikle çok keyifli. Hem birçok sanatçı hem de sanatseverle tanışma imkanı buluyorum. İleride daha çok sergiye katılmak hatta kendi sergimi açmayı istiyorum. Podcast’lere konuk olmaktan da çok keyif alıyorum. Henüz Türkiye’de bir podcaste katılmak nasip olmadı ama Amerika’dan ve Avrupa’dan sanatçı arkadaşlarımla yaptığım podcast’ler hem eğitici hem de eğlenceli bir deneyim sunuyor. Kendini rahatça ifade edebildiğin ve hedef kitlene direk olarak hitap edebileceğin bir kanal olması gerçekten büyük şans. Bu yüzden podcast’ler ayrı bir yerde benim için. Özellikle size dinleyen insanlardan pozitif geri dönüşler almak çok güzel bir duygu. Bir insanın bile hayatına dokunduğunu hissetmek anlatılamaz bir his.
Resimlerinizin bir ana teması var mı? Çalışmalarınızın alt metnini sizden dinlemek isteriz.
Resimlerimin ana temasında her zaman yaratılış, yaratıcı ve yaratılan kavramları ön planladır. Dünya üzerindeki çoğu şeye bir cevabımız olmasına rağmen evrenimizin yaratılışı, geçerli fizik kuralları, doğa ana, ruh bilimi, kozmoloji gibi konuların tamamen açıklanamaması ve büyük bir kısmının mistikliğini koruması beni her düşündüğümde biraz daha büyülüyor.
Bu düşüncelerden uzaklaşamıyor ve olabildiğince çok öğrenmeye çalışıyorum. Doğal olarak bu düşüncelerim eserlerimde hayat buluyor. Aslında şunu demeye çalışıyorum çoğu zaman; hem çok büyük hem çok küçüğüz. Hem anlamlı hem anlamsız. Hem önemliyiz hem de değiliz. Bu nerede durduğuna ve nereden baktığına göre değişir. Eserlerimde detayların ön planda olmasının sebeplerinden biri de bu aslında. İlk başta büyük doğal formlardan bir taban oluşturuyor, zamanla üzerine farklı teknik ve medyumlarla türlü detaylar ekliyorum. Eklediğim her detayda o eserin daha da canlandığını hissediyorum.