Ofis projesi: Rahatlık, Zamansızlık ve Sağlamlık
İç mimar Sevil Öztoprak, Tarihi bir yapı içinde tasarladığı “Derlüks Yatırım Holding” ofis projesiyle antika parçaları modern uyumlamalarla eklektik bir ruha büründürmüş. Dört ayda tamamlanan projenin her bir detayında özel bir hikâye ve sanatın tarihle başarılı bütünlüğü hissetmek mümkün.
Ortak tanıdıkların yönlendirmesiyle gelen bir ofis projesiyle başlamış her şey. İç Mimar Sevil Öztoprak, Tarabya’da İstanbul Boğazı’nın en özel yokuşlarından birinde yüzyıllar önce yükselmiş bir tarihi yapı içinde ve bu yapıya uygun bir dekorasyon için kolları sıvamış. “Müşterimizle ilk toplantımızı yaptık. Bu toplantıdaki en önemli istekleri gerek odaların gerek genel alanların standart bir ofis olmamasıydı. Her mekânın, binanın dokusuna uygun olmasının yanı sıra özel ve keyifli detaylarının da olmasını istediler. Örneğin mutfak alanı sadece bir yemekhane gibi değil küçük bir restoran gibi olmalıydı.”
Tarihi bir bina içinde yürütülen her projede olduğu gibi bu projede de tüm detaylar ince bir düşünceyle oluşturulmuş. “İçinde bulunduğumuz ofis, tarihi bir yapı olduğundan binanın plan yerleşiminde oynamalar yapamadık. Örneğin ıslak hacimleri olduğu alanlarda kullandık farklı bir alana taşıyamadık. Planda hiç oynama yapamadığımız gibi aynı zamanda duvarların yığma tuğla ve zeminlerin masif parke olmasından dolayı ihtiyaç duyduğumuz tesisatları çekme aşamasında zorlandığımızı söyleyebilirim.”
Zorlukların yanında projeye keyif katan detaylardan da bahsetmek gerek. En büyük avantajı tavan yüksekliği olmuş örneğin. “Tavan yüksekliğinin projenin bu kadar ihtişamlı olmasında etkisi çok büyük. Odalardaki yüksek ve bolca pencere projenin ışığını çok iyi yönde etkiledi.” Beş katlı bina, bodrum katında personel giyinme alanları, kuaför, teknik odalar ve garajı barındırıyor. Zemin katında toplantı odası, bekleme odası, mutfak, kış bahçesi ve sekretarya var.
Birinci katta üç ofis ve bekleme holü, ikinci katta beş ofis ve üçüncü katta yönetici odası kurgulanmış. Öncelikle çalışacak personelin ihtiyaçlarına göre oda yerleşimlerini yaptık. Örnek olarak muhasebe ekibinin olduğu bölümlerde çok fazla depolama dolabına ihtiyaç vardır her zaman. Depolama dolabını yapabileceğimiz genişlikte metrekare alanlar, kullanılacak büyük odalar gibi detayları düşünerek bölümlemeler yaptık. Genel ihtiyaçları çözdükten sonra ortak alanları nasıl daha keyifli ve şık alanlar yapabiliriz üzerine planlamalar yaptık.” Örneğin toplantı odası camlarına seperasyon eklenmiş, logoların olduğu özel vitrayların üretimi yapılmış. Mevcutta olan mutfak, endüstriyel mutfaklı bir restorana dönüştürülmüş.
Bina zemininde masif parkeler varmış halihazırda. Kıymetli parçalardan olduğu için hiç müdahale etmeden olduğu gibi kullanılmış. Duvarlarda ise mevcutta yer yer yığma tuğla kullanılan bir tarihi yapıda bu kısımlar, olduğu gibi bırakılan bölümlerden biri olmuş. Bu alanları sadece doğru ışıklandırmayla ön plana çıkarma işlemi yapılmış. “Dokunabileceğimiz sadece tavanlar olduğu için en vurucu dokunuşu buralarda tercih ettik. Yağlı boya çalışmalar, buna en güzel örnek diyebilirim. Kalan bazı duvarlarda ise bolca aydınlatma ve sanat eseri tercih ettik.” Tavandaki resimler, mekânın ruhunu başka bir boyuta taşımış.
Sanatçı Hasan Sultan’ın ellerinde şekillenen tavan, oldukça göz alıcı. Sanatçının rahat çalışabilmesi için seçilen Rönesans resimlerinin eskizleri, tavan ölçüsünde kanvas baskı olarak alınmış. Sanatçı atölyesinde yağlı boya çalışmasını bitirdikten sonra iskele kurup duvar kâğıdı mantığıyla tavana yapıştırma yöntemiyle tamamlamış çalışmasını. Sonrasında geçiş sağlamak için kartonpiyer ve duvarlarda eskitme boya tercih edilmiş. “Büyük ve ihtişamlı objelerle bu stili destekledik. Büyük heykeller, büyük tablolar ve büyük avizeler kullandık. Bizim dokunuşlarımızla mekânın genel stili proje sonunda neo-klasik ile eklektik stil arasında bir yerde diyebilirim.”
Bu seçimin özellikle sebebi antika objeler kullanırken çok modern bir masa ya da koltuğa da yer açabilmek olmuş. “Çoğunlukla restoran yapan bir mimar olarak ofis tasarlamayı kesinlikle ev tasarlamaktan daha keyifli buluyorum. Ev tasarlarken yaşayacak kişilerin zevk ve yaşamlarına ayak uydurmak, biz mimarları bir aşamada sınırlıyor. Bir ev projesi teslim aşamasına gelse de sadece yaşanacak kadar bitiyor. Yaşanmışlık ruhu zamanla sahipleri tarafından veriliyor. O aşamasına da biz şahit olamıyoruz. Ama ofis projelerinde bence daha özgür bir tasarım yapabiliyoruz. Mesela koltuk seçiminde tasarım nasıl bir form istiyorsa onu uygulayabiliyoruz. Evde bunun yanına kullanım ve fonksiyon da ekleniyor. Renk ve malzeme seçimlerinde daha özgür ve kendi zevkimizi yansıtabildiğimiz bir dünya var.”